Toro ve Falcon’un sanata dönüşü

Oya Kotan | 2.01.2020

Zeminden çatıya duvardan duvara güvenilir yapı çözümleri sunan Dalsan, sanata yönelik verdiği desteklerle sanatın ve sanatçının yanında olduğunu gösteriyor. Zeugma Antik Kenti‘ne yönelik sponsorluk katkılarıyla sanata yönelik destekler sunan markanın yapı ürünlerinden ALÇITEK TORO ve iç cephe alçı levhası Falcon COREX, resim sanatçısı Behzat Feyzullah’ın elinde sanat eserlerine dönüştü. Bu yıl içinde Dalsan’ın ‘ALÇITEK TORO ‘ ve ‘Falcon COREX ‘ ürünlerine yönelik özel bir sanat çalışması gerçekleştiren Behzat Feyzullah ile atölye olarak da kullandığı evinde bir araya geldik. Feyzullah’ı Alçım Dergisi’ne konu eden; sanatçı kişiliğinin yanı sıra, ALÇITEK TORO ve Falcon COREX için gerçekleştirdiği sanat çalışmaları. Ama bu ürünlerin sanata dönüşüm hikayelerinden önce, bu eserlerin arkasındaki sanatçıyı yakından tanıyalım.

Behzat Feyzullah, Özbekistan'ın Sovyetler Birliği'nden ayrılmasının hemen ardından Türkiye'ye yerleşen sanatçı bir baba ile ekonomist bir annenin ikiz çocuklarından biri. Yazar büyükbaba, şair babaanne, ordinaryus profesör  olarak Özbekistan’ın tarım politikasına yönelik önemli çalışmalar yapmış dedesini de sayarsak Özbekistan’ın önde gelen ailelerinin torunlarından biri Feyzullah.

Behzat Feyzullah'ın sanatçı olan babası Firdevsi Feyzullah'ın Özbekistan'dan Türkiye'ye gelişi, 1992 yılında bir sergiye davet ile başlıyor. İstanbul'da katıldığı birkaç serginin ardından 1994 yılında yaşamını Türkiye'de sürdürme kararı alıyor. O zamanlar Behzat ve Hüseyin henüz dört yaşındalar. Kısa bir süre İstanbul'da yaşıyorlar, ardından Datça'ya yerleşiyorlar. Çocuklar okul çağına geldiğinde ise aile, Ankara'ya taşınmaya karar veriyor.  

Feyzullah için sanat, doğumundan bu yana hep hayatının içinde olmuş. Dolayısıyla bu atmosfer içinde yaşamış ve büyümüş olması onu kaçınılmaz olarak sanata yönlendirmiş. İlk ve ortaöğrenimini bitirdikten sonra 'aile genetiği'nden gelen yeteneğini yansıtabileceği güzel sanatlara yönelerek Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'ne girmiş.

Behzat Feyzullah, ikiz kardeşi Hüseyin ile birlikte ünlü ressam olan babaları Firdevsi Feyzullah'ın izinden gitmeyi tercih etmiş ve bunu yaparken de çok büyük bir özen içinde olduklarını söylüyor. “Kardeşim de ben de babamın oluşturduğu saygınlığı ve çizgiyi elimizden geldiğince iyi bir noktaya taşımaya çalışıyoruz, ki bu çok zor bir yük. Çünkü önünüzde büyük bir model var. Bu durumu bilerek hareket etmek, her zaman önemli oldu bizim için. Burada aynı zamanda kendi kimliğinizi üretip, kendi saygınlığınızı oluşturmanız için de mücade ediyorsunuz“ diyen Feyzullah, bugün itibariyle yarattığı üslupla kendini sanat dünyasına kabul ettirmiş sürrealist bir sanatçı. 

Bugüne kadar 20’nin üzerinde katıldığı kişisel ve karma sergi bulunuyor. İlk kişisel sergisini 2010 yılında, ikinci büyük kişisel sergisini ise 2013 yılında babası ve ikiz kardeşiyle birlikte ‘Baba ve Oğulları‘ ismiyle açıyor. Bugüne kadar karakalem ve yağlı boya ile yaptığı 300'ün üzerinde eseri ile hem yurtiçinde hem de Romanya, Hindistan, Rusya, Özbekistan gibi farklı ülkelerde birçok kişisel ve karma sergide yer almış.  

Feyzullah'ın fırça darbeleri, mitolojik unsurların gündelik hayatımız içinde yaşanan çalkantıların bir yansıması niteliğinde. Eserlerindeki her bir fırça darbesinin kişisel ve aynı zamanda toplumsal ruh halinin dışa vurumu olarak görmek mümkün. Feyzullah’a göre insan her an bir değişim içinde ve dolayısıyla insanın duyguları, düşünceleri, yaşadıkları yaptığı eserlere de yansıyor. Nitekim eserleri arasında bulunan ’Adaletin Rengi‘ adlı sanat çalışması da gerçek dünyadan tuvale yansımış halet-i ruhiyesinin en iyi örneklerinden biri.  

Behzat Feyzullah, Türkiye’de sanatın hakettiği bir yerde olmadığını, ses sanatçıları haricinde heykeltraş, ressam, seramik gibi sanatçılara yeteri kadar değer verilmediğini söylüyor: “Mesleğimi soranlara ‘Sanatçıyım‘ dediğimde, ‘Nerede sahne alıyorsunuz?‘ sorusuyla karşılaşıyorum. Maalesef ki bu ülkemizin gerçeği.“ 

Feyzullah, ‘Ressamım‘demenin kendisini yeterince tanımlayamayacağı görüşünde. Bu nedenle kendisini sanatçı olarak tanımlamayı yeğliyor ve ressam ile sanatçı ayırımını da şöyle özetliyor: “Ressam, sadece resmeder. Ama sanatçı, hayal dünyası ile resmeder. Çünkü bir şeyi sadece çizmek, dünyada artık değer görmüyor. Ona yorum katmak gerekiyor. Ve sanatçı, yaptığı eserlerle insanlara o eserin kime ait olduğunu hissettirmeli.“

Türkiye’yi sanatta dünyaya tanıtmak 

“Sanatın çok geri kaldığı bir ülkedeyiz maalesef“ diyen Feyzullah’ın hedefi Türkiye’yi sanat alanında dünyaya tanıtmak. Kadına şiddet, hayvanlara eziyet gibi toplumumuzda öne çıkan sorunların da arkasında sanata yeterince değer verilmemesini gösteren sanatçı, “Dünya kendi sanatını pazarlamayı iyi biliyor. Ama biz ülke olarak müzelerimizi, tarihi eserlerimizi ve sanatçılarımızı tanıtamıyoruz. Dünyada saygınlık kazanmanın yolu sanata ve sanatçıya olan saygıdan geçiyor. Toplumun sanat konusunda bilinçlenmesi önemli. Bunun için de yeni nesili sanat ile buluşturmak gerekiyor. Sanatın önde olduğu ülkelerde, her anlamda gelişme olur“ diyor. 

‘Her eseri, biri için yapıyorsunuzdur aslında‘

Feyzullah’ın yaşamı, sanat dünyası eksenli. Özel hayatı ve sanat hayatı birbiri ile iç içe. Hayatı boya içerisinde geçiyor, neredeyse eserleriyle yatıp kalkıyor: “Eserleriniz sizin çocuğunuz gibi, ama sonunda onunla vedalaşmayı da bilmeniz gerekiyor. Çünkü her eserinizi tanımadığınız, bilmediğiniz biri için yapıyorsunuz aslında. Kimi evi için, kimi ofisi için, kimi koleksiyonu için alıyor bu eserleri. Tabii yaptığım yapıtların hakeden yere gitmesini isterim. Çoğu tablomun kimde olduğunu da bilirim. Bir sanatçı için eserlerinden ayrılmak zor olsa da,  bu eserlerin hakettiği yerde olduklarını bilmek en büyük avuntu. Tabi bu her zaman da öyle olmuyor. Kimi zaman bu eserlerin iyi koşullarda muhafaza edilmediğini de görüyoruz. Bu beni üzüyor tabi.“

Sanatçı susar, eseri konuşur

Bir işte başarılı olmayı, hırslardan ve başkalarıyla olan çekişmelerden uzak kalmakla ilintilendiriyor ve “İnsan daima kendisiyle yarışmalı. Ne kadar kendinizle yarışırsanız o kadar başarılı olursunuz. Türkiye’de hiçbir şey yapmadan sadece konuşan insanlar sanatçı olarak görülüyor. Yaptığı işle öne çıkamayanlar, sürekli konuşarak öne çıkma gayreti içinde oluyor çoğu zaman. Halbuki sanatçı olarak tanımlayacağımız kişiler susar, sadece eserleri konuşur“ diyor. 

“Ben bir sanatçının eserlerinden önce, kişiliğinin, karakterinin ve toplumdaki duruşunun saygınlığı getirdiğine inananlardanım. İnsan kendi sınırını biliyorsa, herkes size saygı duyar“ diyen Feyzullah‘a göre sanatçının önündeki en önemli kıstas ekonomik özgürlük: “Bir sanatçının özgürlüğü, ancak ekonomik özgürlükle başlar. Ekonomik olarak güçlü olursanız istediğiniz çalışmaları yaparsınız. Bu, sanatçının üretimini de güçlü kılar. Bu biraz da ülkelerin sanatçısına bakış açısını da gösteriyor. Dünyada bazı ülkeler sanatta belli bir seviyeyi yakalayanlara malzeme, atölye gibi bir takım ekonomik destekte bulunuyor. Ancak Türkiye’de sanatçı her şeyi düşünmek durumunda. Sanatçının üretebilmesi için ekonomik özgürlüğe kavuşması lazım. Sanatçının Türkiye’de desteklenmesi lazım.“

Toro ve Falcon’un sanata dönüşümü 

Behzat Feyzullah, Dalsan ile yollarının kesişme hikayesini şöyle anlatıyor: “Daloğlu ailesinin en önemli özelliğinin sanata ve sanatçıya saygı duyan bir yapıya sahip olduğunu, babama ve eserlerine duydukları ilgiden dolayı çok iyi biliyorum. Dalsan ile yollarımızın kesişmesi de yine Dalsan’ın sanata olan ilgisi sonucunda oldu. Timuçin Daloğlu ile Art Ankara’da bir sergi sırasında karşılaştık. Bana ALÇITEK TORO ve Falcon COREX ürünlerinden bahsetti. Beni firmaya davet etti. Küçük bir eskiz yaptım, ardından bu ürünlerin sanata dönüşüm süreci başladı.“ 

Feyzullah, ALÇITEK TORO ve Falcon COREX ürünlerine konu olan boğa ve atmacanın anatomisi üzerine bir araştırma yaparak işe koyulduğunu anlatıyor: “Her şeyden önce ortaya çıkacak eserin benim imzamı yansıtması gerektiğini düşündüm. Ama bunu yaparken esere konu olacak ürünlerin de belli bir fikri savunması gerektiği üzerinden yola çıktım. Doğal yapısında kızgınlık olan boğayı, bakışlarıyla daha naif çizerken; Falcon COREX’i de yaşadığı evrendeki doğal haliyle yırtıcı bir keskinlikle ele aldım. Ancak hafif bir ürün olmasına göndermede bulunmak için de özgürlük, irade ve bilgeliği temsil eden kuş tüyleri imgesine de eserde yer verdim. Her iki esere konu olan ana karakterleri de evren imgesine gönderme yapan yuvarlaklar içerisinde resmettim. Falcon COREX‘i gökyüzünü temsil eden soğuk tonlarda; ALÇITEK TORO’yu da yeryüzünü temsil eden sıcak toprak tonlarda vermeyi tercih ettim. Bu tabloların benim diğer eserlerimden ayrılan en belirgin özelliği ise, ilk kez bu tablolarda yazıya da yer vermiş olmamdır.“ 

Üç ay süren bir sanat üretiminin ardından hem sanatsal hem de Dalsan‘ın kurumsal imajına uygun eserlerin ortaya çıktığını anlatıyor Feyzullah. Falcon COREX ve ALÇITEK TORO’nun Dalsan’ın değerleri ile örtüşen bir sanata dönüşmesi, Dalsan çalışanlarının bu tablolara bakması ve bu eserlerin onların ruhunu okşamasından büyük keyif aldığını söylüyor. 

Feyzullah, son olarak tuval üzerinde yaptığı bu tür çalışmaların bir benzerini, farklı sanatçıların da katılımıyla Dalsan’ın alçı levhaları üzerinde bir performans çalıştayı şeklinde yapma fikrini paylaşıyor ve bu fikre sıcak bakması halinde Dalsan ile böyle bir projede de seve seve birlikte olabileceğini dile getiriyor: “Aslında bilim ve sanat aynı düzlemde ilerliyor. Üretilen her bir şeyde sanatın izlerini görebilirsiniz. Bilim varsa sanat var, sanat varsa bilim var. Dalsan’ın sanata yaklaşımının diğer firmalarda da olmasını isterim. Çünkü firmaların sanata göstereceği ilginin, toplumun da bu alana olan ilgisini artıracağı kanaatindeyim. Özellikle sürekli yeni şeyler üreten Dalsan’ın sanatı desteklemeye yönelik sanat çalıştaylarında yer almasının markanın inovatif yaklaşımlarının da tamamlayıcısı olacağını düşünüyorum. İş dünyasının sanat ile el ele vermesi, ülkemiz sanatının ve sanatçılarının adını dünyaya tanıtmak açısından önemli.“ 

test